1984 yılının sonbaharıydı. Havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Boraş, ceviz ağacından düşmüş yaprakları yakalamaya çalışıyor; köydeki evlerinin önünde oyunlar oynuyor, koşturan kedileri yakalamaya çalışıyor ceviz ağacının altında unutulmuş cevizleri bulup yemeye çalışarak akşamın olmasını bekliyordu. Çünkü akşam olacak, annesi Sevoli gelecek ve karnını doyuracaktı.
Boraşın Hüseyin dedesi çok çalışkan biriydi yorulmak nedir bilmezdi, kimsede hızına yetişemezdi. İki öküzüyle bütün tarlalara buğday ve arpa ekerdi. Köyde işler çoktu, Hüseyin dede kimseyi bulamazsa torunu boraşı çagırır öküzlerin önünde rehberlik yapmasını isterdi. Boraş öküzlerin önünde yürüyecek öküzlerde onu takip edecekti ve tarlayaya nimet ekilecekti.
Yine bir gün, Hüseyin dedesi çift sürüyor, boraşta öküzlerin önünde yürüyor onlara rehberlik yaparken; Hüseyin dedesi öküzleri motive etmek ve daha hızlı olmaları için hoo…hoo..boro boro, diye seslenir torun Boraş; efendim dede? banamı seslendin dede der.
Hüseyin dedesi; yok yok cigeram öküzün ismi boro ona seslendim, birde sitem eder hele bak çocuğa koydukları isme bak; der, torun Boraş çaktırmadan gülerek taşlı tarlada kara lastiklerle yol yürümeye devam eder. Ama bunu akşama annesi sevoliye anlatmaktan’da geri kalmaz.
Güneş bütün kızıllığı ile yüzüne vuruyordu Boraşın; tam bir köy çocuğuydu. Boraş, köyde evlerinin önünde oturuyorken sessizliği uzaktan gelen zil sesleri bozdu. Boraş, merakla evlerinin damına çıktı, gelen bir koyun sürüsüydü.
Şavaklılar yayladan dönüyorlardı. Boraş, bu kadar koyun sürüsünü bir arada ilk defa görüyordu; içinden "vay anasını diyordu". Koyunların önünde bembeyaz bir koyun, boynunda zil asılı. Baroş, bu zilin, koyunları kurt ve öteki yabani hayvanlardan korumak için takıldığını annesi Sevoli'den öğrenmişti. İri bir çoban köpeği, sürünün etrafında heybetle dolaşıyordu. Koyun sürüsü evlerinin hemen yanından geçecekti.
Boraş, 8 yaşında, ip ince kollara ve bileklere sahip; yüzü çökmüş, elmacık kemikleri oldukça belirgin, kapkara, simsiyah saçları ile tam bir köylü çocuğu.
Koyun sürüsünün geçişi oldukça uzun sürdü, son koyunlar da geçmek üzereyken Boraş, küçük mü küçük, tatlı sevimli bir köpek yavrusu gördü. Hiç düşünmeden koşarak köpeğin yanına gitt ve onu kucaklayarak sevmeye başladı.
Köpek görüntüde çok tatlı ve güzeldi ama kötü kokuyordu, Boraş, bu kokuya aldırmadan köpeğin gözlerini, burnunu, kulaklarını, her bir tarafını seviyor onu bırakmak istemiyordu .
Koyun sürüsü bayağı yol kat etti ve küçük köpek artık Boraş'ta kaldı. Kimse de bunu fark etmedi. Boraş artık bu köpeği hiç bırakmayacaktı. Onu beslemesi gerekiyordu. Kendisi zor karnını doyuruyorken, köpek yavrusunu nasıl besleyecegini düşündü.
Köpeğin kaçma ihtimalini düşünerek onu ahıra kitledi ve annesinin gelmesini bekledi. İçinden dualar ediyordu, inşallah annem de köpeği sever ve kendisine kızmaz diye düşündü.
Baroş, annesi eve gelmeden yavru köpeği annesine nasıl sevdirecegini düşünüyordu. Baroş, bu köpeğin hem kendisine arkadaş hem de büyüyünce, kendilerini ve evlerini tehlikeden korur diye düşünüyordu. Annesini nasıl ikna edeceği konusunda senaryolar üretmeye çalışıyordu.
Karanlık çökmek üzereyken Boraş acıkmış biraz da üşümüştü. Gözleri yolda annesini bekledi. Nihayet annesi kapıda belirdi. Çok yorgundu.
Boraş, heyecanla annesi sevoliye küçük köpeği anlattı, anlatılanlar Sevoli'nin hoşuna gitmedi. Köpeğin kokusunu fark eden Sevoli Boraş'a çok kızdı. Karnımızı doyurduk köpeğe bakmak’mı kaldı diye söylenmeye başladı. Baroş anladı ki olmayacak, çaresizlik içinde gitti ve ahırın kapısını açtı. Küçük köpek karanlıkta kaybolurken Boraş arkasından bakakaldı.
Boraş büyüdü. Şimdilerde sanatla ilgileniyor. Şiir, makale yazıyor, saz çalıyor ve bolca kitap okuyor. Boraş, ne zaman küçük bir köpek yavrusu görse, aklına hep o eski zaman gelir.
O şavaklıların koyun sürüsü ve o güzel minnak köpek yavrusu …
29 EKİM 2025































