HALİKARNAS BALIKÇISI Çiçeklerin Düğünü, Egenin Dibi, Gülen Ada gibi güzel öykülerin yazarı CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLININ takma adıdır. Bu isim o kadar ünlenmiştir ki İstanbul’un ününe ün katmıştır. İstanbul’un ünlü balık restoranları, kitapçıları o isimle ünlenmişlerdir.
Duyduk ki HALİKARNAS BALIKÇISI, bizim şehre de gelmiş. Bir balık restoranına adını vermiş. Balık Restoranı adını taşıyan lokantaların olmadığı şehrimizde, balık lokantası adını aldığına göre balık çeşitlerini bol miktarda bulunduran bir lokanta olmalıydı.
RONYAYI DA, aramıza alarak akşam yemeği için ailece merak ettiğimiz Atatürk Mahallesindeki HALİKARNASA gittik. Tozlu toprak yoldan geçerek HALİKARNAS’a vardık. Uzunçayır Barajının kıyısında geniş bir alana kurulmuş. İki katlı bir lokanta. Gölün karşı kıyısında yerleşim yerleri olmadığından, elektrik lambaları yanmadığından, gecenin karanlığı HALİKARNASIN göle ve gökyüzüne bakan yüzünü yıldızlarla süslemiş geceye ayrı bir güzellik katmıştı. Gecenin karanlığında gökyüzünde yanıp sönen yıldızlar adeta sarkmış yemek yiyenleri seyrediyorlardı. Heyecan veren sessizlik, karşı kıyıda öten gece böceklerinin gece konseri, yemeklerden çok daha tat vermekteydi HALİKARNASIN konuklarına.
RONYAYA ‘Gel sana gökyüzünde büyük ayı ile küçük ayıyı göstereyim.’ dedim. ‘Dur büyük baba’ dedi. ‘Onları ben sana göstereyim. Çünkü onları ben biliyorum.’ dedi. Gecenin karanlığında yıldızlar büyük küçük ayı RONYAYA göz kırpıyorlardı.
Kışın, balığın bol olduğu mevsimde bile bulamadığımız lüfer olmak üzere balık çeşitlerinin zenginliği oldukça dikkatimizi çekmişti. Balıklarımız gelmeden yapılan ikramlar, donanan masa vazgeçemediğimiz yeşillikler, bir başka farklılıktı. Izgarada, yağda yapılan balıklar, birbirinden lezzetliydiler.
Gece ilerledikçe suyun çevresine yaydığı serinlikte üşüdük. İkram edilmek istenen çayları içmeden kalktık.
Eve dönüş yolunda, GOLE ÇETU Parkında yürüyüş yapmak için, köprü çıkışındaki GÜL BAHÇESİNİN yanı başında Hanımla birlikte arabadan indik. Ben daha tepkimi dile getirmeden, Hanım daha büyük bir tepki ile ‘Bu güllerin hali nedir? Belediye Başkanı buradan hiç geçmiyor mu? Bunların bu hale gelmesine nasıl göz yumuyor. Üzüldüm.’ dedi.
Bu köşede defalarca dile getirdiğim halde köprü çıkışındaki kavşaktaki güllere bakım yapılmamıştı. Üstelik kurumak üzereydiler. İhtiyaçları olan su yeterince verilmemişti. Yanı başındaki GOLE ÇETUDA su yüzeyde göllenirken gül bahçesinin gülleri susuz kalmış ve kurumaya yüz tutmuştu. Defalarca bu köşede dile getirmiştim. Dikkate alan olmamıştı.
Gecenin serinliğinde GOLE ÇETUDA yürümek ayrı bir güzellikti. Yıldızlar burada da sarkmıştı. Yürüyenleri GOLE ÇETUYU seyrediyorlardı. Kutsal mekânda yakılmış mumlar sönmek üzereydi.
Yolumuzun üzerinde baraj gölünün çekilerek geride bıraktığı alana, hatta otoyoluna yayılmış kanalizasyon lağımı, burunları yakacak kadar kokuyordu. Çevrede büyük bir kirlilik vardı. Arıtma tesisine bağlandığını sandığımız şehir kanalizasyonları henüz bağlanmamış olmalıydı. Görüştüğüm Belediye Başkan Yardımcısı, ‘Lağımın yayıldığı alanda çalışacak araçların batmaması için alanın biraz daha çekilmesini ve kurumasını bekliyoruz.’ demişti. Dediği gibi lağımın yayıldığı alanın kuruması üzerine belediye araçları çevre kirliliğine yol açan alanda çalışmalarına başladılar.
SEYİT RIZA PARKI, gecenin ilerleyen saatinde sakin ve sessizdi. SEYİT RIZA’YA sırtını dayamış gecenin sakini önünde akan Munzur’u seyrediyordu. GRAND ŞAROĞLUNDAKİ canlı müzik, otelin çiçeklerle bezeli bahçesinde oturan otel müşterilerinin yanında SEYİT RIZA Parkında oturanlara da müzik ziyafeti sunuyordu.
Baharın son mevsimi gecenin serinliğinde uyarıyordu.
‘Kışa geliyor. Haberiniz olsun.’ diyordu.
**************
TRAFİK KURALLARINA UYMAYANLAR DEVAM EDİYOR
TRAFİK TERÖRÜ başlıklı yazımda, trafik kurallarına uymayanların çokça olduğunu, trafik kazalarına ölümlere yol açtıklarını, kurallara uymayanların hakkında okurlarımın isteği doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılmasını istemiştim.
Şehir içinde hareketli caddelerin kenarında işyeri olan esnaftan okurlarım geldi. Trafik teröründen dert yandılar. ‘Hocam hani Emniyet Müdürlüğü şehrimizi kameralarla donatmıştı. En ufak bir kanunsuzluğa anında müdahale edecekti. Siz köşenizde böyle yazmıştınız. Şehrin içinde deyim yerinde ise kurşun gibi hızla giden ambulanslara bile yol vermeyen araçlara kimse ‘bu nedir.’ diyen yok. Korkumuzdan işyerinden dışarı çıkamıyoruz. Kapıyı açık bırakamıyoruz. Bunlara dur diyen olmazsa bunlar bir gün araçları ile işyerimize girecekler. Bütün bunları trafik ekipleri, şehri 24 saat gözetleyen Emniyetin Gözleri, kameralar nasıl görmüyorlar. Sizden rica ediyoruz. Bu konuyu köşenizde yazın. Yetkililere iletin.’ diyerek dert yandılar.
Bizde okurlarımızın dediğini yaptık. Herkesi rahatsız eden, herkesin şikâyetçi olduğu hayati bir sorunu bir kez daha yetkililerin bilgisine sunduk.