• BIST 10539.11
  • Altın 2472.776
  • Dolar 32.2824
  • Euro 35.0451
  • İstanbul 21 °C
  • Ankara 20 °C
  • Tunceli 20 °C

Müzik ile Zekâ Gelişir mi?

Prof.Dr.Uğur Batı

Prof. Dr. Tayfun Uzbay, ülkemizin en değerli ve evrensel bilim insanlarından biri. Tıbbi farmakoloji alanında gerçekleştirdiği çalışmalarla alana ışık tutan ve yazdığı çok değerli kitaplara “okumayı” fazlasıyla hak eden bir yazar aynı zamanda. Tayfun Hocam’dan söz ederken kendisine ve gıyabında hep “okurun bol olsun” derim. En nihayetinde bu dileğimi buradaki, Onedio Yazio’daki köşeme taşımaya karar verdim ve kendisinin izni ve katkısıyla bir dizi halinde Hocam’ın son kitabı ve arka kapağını yazmaktan gurur duyduğum İnsanlar ve Yanılgılar kitabından bazı bölümleri sizle paylaşmaya başlıyorum.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay “İnsanlar ve Yanılgılar” kitabı ile bu yanılgıların sebeplerini; yanılgıların nöropsikolojisini, nörobiyolojisini ve nörokimyasalını ele alıyor.
Kitabın arka kapağında yaptığım yorumda; “Ülkemizde bilim dünyasının en önemli figürlerinden olan Tayfun Uzbay Hoca’nın aşkta, bilimde, özgüvende, zihnimizde, belleğimizde, sebeplerde ve sonuçlarda nasıl yanıldığımızı gösteren bu eşsiz kitabı, tam da ihtiyaç olan bir zamanda ‘zamanın ruhunu’ bize açık eyliyor, iyi ki de yapıyor, iyi yapıyor' demiştim. Şimdi de bu yazıda noktasına virgülüne dokunmadan Tayfun Hoca’nın İnsanlar ve Yanılgılar kitabından müzik ve zekâ ile ilgili bir kısmı sizinle paylaşacağım, bence iyi de yapacağım.

Kısaca söylemek istediğim şu: Müzik aynen başka dış uyaranlar gibi beyni etkiler. Beynin müzikten etkilenmemesi mümkün değildir. Ancak beyin-müzik etkileşimine iddialı ve gerçekle ilişkisi olmayan anlatılar yüklenmesi sadece sizi yanıltıcı pazarlama stratejilerine destek olmuştur. Müziğin zekânızı ya da beyin kullanım kapasitenizi artırmakla hiçbir ilgisi yoktur. İlk yayınlanan Nature makalesinde insanların zekâsı bugün objektifliği ve zekâyı ne ölçüde yansıttığı tartışılan IQ testleri ile değerlendirilmiştir.

Zekâ testleri akıl sağlığınız ya da yaşa uygun bilişsel becerilerinizin normali hakkında mutlak fikir vericidir. Ancak bunu normal düzeyde zekâya sahip insanlar arasında IQ’su daha yüksek olanları daha zeki kabul etme ölçütü olarak ele alır ve insanları buna göre daha zeki veya daha az zeki olanlar şeklinde kategorize etmeye çalışırsanız ciddi şekilde yanılırsınız. IQ testlerini bu şekilde kullanmak ciddi yanılgılara yol açmıştır. Bunların en ünlüsü Nobel ödülü kazanabilecek geleceğin dâhilerini seçmeye yönelik pilot çalışmadır.

IQ “entelektüel zekâ” ya da “zekâ derecesi” tanımıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’lu yıllarda beynin kavrama yeteneğinin bir göstergesi olarak hayata geçirildi. İlk tanımlandığı yıllarda akademik başarı ve yaratıcılık ile IQ arasında doğrudan bir ilişki kurularak geleceğin dâhilerini belirlemeye yönelik olarak bazı Amerikan liselerinde pilot bir çalışma başlatıldı.

Buna göre normal IQ sınırları içinde IQ puanı daha yüksek olanların daha yaratıcı ve zeki olduğu öngörülüyordu. Bunların üniversite eğitimi öncesi saptanması geleceğin önemli Nobel ödülü alabilecek bilimcilerine yatırım yapmak bakımından önemliydi. İlginç olarak, bu pilot projede seçilenlerden hiçbiri Nobel ödülü alamazken, IQ puanı daha düşük olduğu için projeye dahil edilmeyen, transistorun mucidi William Shockey 1956’da fizikçi Luis Walter Alvarez ise 1968’de Nobel ödülü kazandılar.
Gerçekte IQ testleri beynin üst bilişsel işlevlerinin normal olup olmadığını saptamamıza yardımcı olan değerli bir araçtır.
IQ’nun belli bir düzeyin altında ve üstünde olduğu durumlar anomali olarak kabul edilirken, insanların büyük çoğunluğu normal sınırlar içindedir. Normal sınırlar içindeki popülasyonda IQ’su diğerine göre biraz daha yüksek olanların akademik olarak diğerlerine üstünlük sağlayacağı şeklindeki iddia ise tamamen temelsizdir. Bu da gösteriyor ki IQ’yu ve buna benzer başka ölçütleri artıracağı vaadi ile sunulan takviye veya yöntemler zaman ve para kaybından başka bir şey değildir.

Önemli olan çevreden gelen uyarılara karşı farkındalık dereceniz ve bilgiyi kullanma becerinizdir. Bunu belirleyen de aldığınız eğitimin kalitesidir. Bu gibi yöntemlerle bir şeyleri hızlı ezberleme ve akılda tutma becerisini artırmanız çok zeki olduğunuz ya da bilgiyi çok iyi kullandığınız anlamına gelmez. Bununla beraber, Google arama motoru ile IQ’yu araştırmak istediğinizde açılan sayfada karşınıza “mega hafıza” için eğitim setlerinin ve çeşitli gıda takviyelerinin reklamı gelmeye devam ediyor.

Satranç, öğrencilerin düşünme ve karar verme yeteneklerini artıracağı düşüncesi ile bazı okulların eğitim müfredatına eklenmiştir. Okullarda faaliyetini sürdüren satranç kulüpleri de “satranç oynamak sizi daha akıllı yapar” iddiasında bulunur. Ama ortada bu iddiayı destekleyen, geniş çaplı ve doğru bir şekilde kontrollü deneylerle ulaşılmış somut kanıtlar yoktur.

Benzer şekilde bilgisayar oyunlarının bilişsel gerilemeye engel olabileceği düşüncesi de temelsizdir. Bazı yazarlar da bilgisayar oyunlarının dikkati ya da algısal yetileri artırmanın çok ötesinde faydaları olduğu fikrini savunurlar. Onlara göre bu oyunlar genel zekayı, sosyal yetileri, özgüveni ve mantıklı düşünceyi artırır, ama bu iddiaları destekleyen gerçek kanıtlar da yok denecek kadar azdır. Bununla beraber, satranç ve benzeri oyunları oynamak daha stratejik düşünmeyi teşvik eder ve kolaylaştırır. Sürekli oynanan bilgisayar oyunları ise sağlıklı sosyal ilişkileri kısıtlayabilir ve özellikle dürtüsel davranan bireylerde ve okul çocuklarında bağımlılığa yol açabilir.* Satranç oynayarak daha zeki olunamayacağı gibi zekâyı geliştirmek için bilgisayar oyunları oynamayı teşvik etmenin fayda görmek bir yana bağımlılık gibi bazı riskleri vardır.

Beynin gizli güçleri var mı?
Bu başlık altında yazacaklarıma Görünmeyen Beyin isimli kitabımda kapsamlı olarak değinmiştim. Görünmeyen Beyin’in özellikle genişletilmiş 5. baskısında beynin sırları üzerinden yapılan abartılı yayınlara ve spekülasyona yanıt teşkil edebilecek detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. Burada yanılgılar kapsamında konuyu özetleyerek değişik örnekler üzerinden ele almaya çalışacağım.

Öğrenme ve kavramayı artıran bir yöntem olarak hipnoza da başvurulmaktadır. İnsanlar hipnoz sırasında hipnoz olmadıkları duruma göre daha kolay ve fazla sayıda anı ortaya çıkarırlar. Normal şartlarda hatırlanmayan veya hatırlanamayan pek çok şey hipnoz sırasında belleğe gelebilir. Bu şekilde hipnozun belleği geliştirdiği veya genişlettiği düşünülebilirse de hipnoz sırasında ortaya çıkan anıların tamamının kesinlikle doğruluğu olduğu konusu tartışmalıdır. Hipnoz ile ortaya çıkan bazı anıları beyninizin otomatik olarak uydurma ihtimali vardır. Belki de insanları daha fazla anı üretmeye zorlayan şey hipnoz ile birçok şeyi hatırlayacaklarına olan güçlü inançları olabilir.

Demek istediğim hipnoz da plasebo etkisine karşı bağışık ya da plasebo etkiden muaf bir uygulama değildir. İnsanlar hipnoz ile belleklerinin daha iyi çalışacağına inanıyorsa hipnotize edildiklerinde daha fazla hatırlamaya eğilimli olacaklardır. Ne yazık ki hipnoz altında hatırlananların kesin doğru olup olmadığını bilmenin yolu yoktur. Hipnoz uygulanan kişinin tam olarak neyi hatırlaması gerektiğini bilsek bunu teyit etme şansımız artardı ancak bunu biliyorsak neden hipnoz kullanalım ki böyle bir durumda hipnoza da gerek kalmazdı. Hipnozu doğru biçimde kullanan ve yorumlayan uzmanları kızdırmak istemem. 

Söylemek istediğim iki önemli şey var. Birincisi hipnoz altında ortaya çıkan bir anı her zaman doğru olmayabilir. O nedenle hipnoz altında elde edilen anılar üzerinden hareket edilirken yanılma payı göz önünde bulundurulmalıdır. İkincisi beyin kapasitesi ve zekâ düzeyi de hipnoz ile artırılamaz. Elde edilen bazı olumlu sonuçlar aynı Mozart Etkisi’nde olduğu gibi plasebo ya da bazı başka rahatlatıcı ve motivasyonu artırıcı etkilerle ilişkili olabilir. Ancak hipnoz üzerinden daha fazlası pazarlanmaktadır. Hipnoz ile zekânızın artacağını düşünürseniz yanılırsınız. Belki ders çalışma veya sigarayı bırakma yönünde motivasyonunuz bir ölçüde artabilir ancak bunun bellek veya beyninizin kullanım kapasitesinde artış ile ilişkisi yoktur. Hipnoz beyninizin ücra köşelerinde yatan gizli güçleri de harekete geçirmez.

*Bilgisayar oyunları bağımlılığı ile ilişkili kaynaklar: Wölfling K ve ark., Psychiatr Prax 35(5): 226-232, 2008; Wenstein AM ve ark., Am J Drug Alcohol Abuse, 36(5):268-276, 2010; Karayağiz Muslu G, Aygun O. J Addict Nurs,;31(1): 30-38, 2020.

Prof. Dr. İsmail Tayfun Uzbay Kimdir?
1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda 1992 yılında doktorasını tamamladı. Aynı bölümde 1995 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanını aldı. 1997-1999 yılları arasında ABD’de, University of North Texas ve İtalya’da University of Cagliari’de araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştı. 2003-2011 yılları arasında GATA Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2011-2013 yılları arasında GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi olarak görev yaptı. 2003-2012 yılları arasında TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu üyeliği ve 2004-2012 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu üyeliği görevlerini yürüttü. 2007-2016 yılları arası Türk Eczacıları Birliği (TEB), Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu Üyesi, 2016-2019 yılları arasında Eczacılık Akademisi Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen T.C. Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dâhili Bilimler Bölüm Başkanıdır. Ayrıca Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFUAM) müdürlüğü ve Rektör Danışmanlığı görevlerini de yürütmektedir. 43. Dönem (2021-2023) TEB Merkez Heyeti Üyesidir.

Bu yazı toplam 602 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
123456
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim