• BIST 9645.02
  • Altın 2411.635
  • Dolar 32.5813
  • Euro 34.7954
  • İstanbul 20 °C
  • Ankara 24 °C
  • Tunceli 25 °C

Ruhuna Akanın Dünyası Kolaylaşır

ÜNAL GÜNER

Her biriniz hayatınızı güzelleştirmek, iyileştirmek tatlandırmak ve lezzetlendirmek istiyorsunuz. Gerek para, madde ile ilgili konularda olsun gerek sosyal ilişkilerde olsun hayatınızın çeşitli alanlarında şifalandırmak istediğiniz konular var. Fakat maddeye, dünyaya odaklanıp sadece o alanın içerisindeki bir şeyi çözmek istediğinizde çoğu zaman bunları çözemediğinizi hatta ilerlemeyi bırakın gerileme hallerini gördünüz. Ya da sadece o fiziki gibi görünen konuyu bedensel ve dünyasal bir konu zannederek, asıl sebebin kökenini görmezden gelerek iyileştirmeye çalıştınız. Bu iyileştirme çabalarıyla da durum katlana katlana artmaya devam etti. 

Sadece şunu ödeyelim de bitsin, bu konuyu çözelim de hallolsun, şuradan ayrılalım, bu kişiyle evlenelim…  

Emin olun ki hayat sadece bunlardan ibaret değil. Çünkü her birimiz ruhsal ve maddesel iki tane sistemin birleşmiş bir bütünüyüz ve ikisi birbirini dengeliyor. Maddedeki konuları iyileştirdikçe ruhsal tarafınızı iyileştiriyorsunuz. Ruhsal tarafınıza özendikçe oranın işlerini kolaylaştırıp, orayla güzel bağlar kurarak içinizi güzelleştirdikçe de madde hayatıyla, dünyayla ve tüm maddesel sistemle aranızı iyileştiriyorsunuz.  

Eğer babanla barışacaksan annenle, annenle barışacaksan babanla aranı iyileştireceksin. Eğer ruhunla ilgili yaşadığın zorluklar, problemler varsa, maddeyle, hayatla, kadınla, bedenle, dişiyle aranı iyileştireceksin. Ya da maddesel dünyayla, ekonominle, bedeninle, sağlığınla ilgili problemlerin varsa maneviyatla, ruhla, babayla, eril prensiple konularını çözüp iyileştireceksin.

Varlığın, ruhun sana diyor ki: “Sen eğer benim işlerimi kolaylaştırırsan, bana akarsan, ben de senin maddedeki, dünyadaki işlerine akarım.”

Eğer ruhumuzun işlerini kolaylaştırırsak ruhumuza akarsak hayat aynasında bize, bedende ve maddede güzellikler sunuluyor.  

Bir taraftan maneviyat bir taraftan anlayış olarak yaradanla iş birliğini geliştirmek durumundayız ki diğer tarafta maddeyle, dünyayla olan ilişkimiz iyi olsun. Tabii asıl amaç bu değil. Fakat ruhuna akanın aslında yaratım gücü, dilekleri, istekleri bunlarla ilgili farkındalıkları hızlanmaya başlıyor. Hayatı, olayları daha iyi okuyup, neye ‘ol’ diyeceğini, nerede susacağını bilmeye başlıyor.  

Her biriniz nerede susacağınızı, nerede konuşacağınızı ve konuşurken de hangi kelimeler, hangi alanlarla ilgili bir bilgi sarf edeceğinizi fark ettikçe, her şey çok daha güzel ve zenginlik dolu olacak. Sistem bizden şuurlanma, farkındalık bekliyor. 

Manevi sistemde tavsiye edilen birçok yol ve yöntem var. Bu sistemlerin hepsi ahlakımızı güzelleştirebilmek için, nefsimizi bilebilmek için yapılan çeşitli ibadetler… Amaç burada nefsini bilebilmek, nefsini yöneterek Müslü-iman bir hale getirebilmektir. Bu dünyada egonuza, nefsinize ihtiyacınız var çünkü onların varlığıyla alanınızı belirleyeceksiniz. Fakat bu alanın sınırını aşmak da içine başka bir şey almak da kul hakkı demektir ve kul hakkı en büyük günahtır.  

Herhangi bir yerde yaşadığımız rahatsızlıklar ruh ve madde dengesini bozduğumuz yerlerdir. Her birimiz bunları iyileştirmek, daha güzelleştirebilmek için buradayız. Bu her zaman dik duracağız hiç düşmeyeceğiz demek değil, fakat böyle bir durum olduğunda da bir mesajı olduğunu hatırlayacağız. Hiçbir şey sebepsiz değil. Bir şeyde direttiğin zaman boynun tutulmasıyla konuşur sistem seninle, fark edip, anlarsan sana anlatılanı yumuşayabilirsin.  

Aslolan muhabbettir hayatla…  

Sen bu muhabbeti nasıl kuruyorsun? O’nunla selamlaşmayı nasıl yapıyorsun? Yolda yürürken bir ağaç gördün, onu selamlayabiliyor musun? Bir kuşun güzel bir ötüşüyle coşabiliyor musun? Başına gelen bir olayda, bir dostunun anlattığında, ya da bir rüyanın içinde coşabiliyor musun?

Kendi merkezinden seyrettiğin daima sensin, yani senden öte bir şey yok. Her birimiz kendimizi hayatının merkezine ne kadar koyabiliyorsak aslında o merkezde, merkezle buluşuyoruz.

Merkez her birimizin tam da yüreğinin olduğu, ayağının bastığı yerdir. Ne kadar burada olabiliyorsak o kadar merkezdeyiz, ne kadar merkezimizde isek o kadar dengedeyiz. Dengede olduğunuzda ruhun ve maddenin ikisinin de bolluk ve bereket içinde size aktığı yerde olursunuz. Fakat geçmişin içinde kaybolursanız, geçmişte size yüklenen çeşitli inanç kalıplarının, sizi yönetecek ve güdecek çeşitli anlaşmaları tekrar tekrar onaylayarak hayatınıza devam ederseniz, gelecek ile ilgili beklenti ve endişelerle kendinizi üzmeyi sürdürürsünüz. Çeşitli kaygılarla enerjinizi düşürüp auranızı zedeleyerek enerji alanlarınızı küçültürseniz işte o zaman bu cennet gibi hayat sizin için belki de cehenneme dönüşür. Cenneti de cehennemi de var eden insanın kendi seçimleridir. 

Siz ona kulak verdiğinizde an be an hayat sizi besler, büyütür, geliştirir ve korur. Tembellik yaparsanız, ötelerseniz, ertelerseniz, sonra yaparız derseniz, bakarız derseniz baka kalırsınız. Öyleyse her birimiz öncelikle ruhumuzla, ruhsallıkla barışalım.  

Bir kısmınız ruhtan, maneviyattan korkutuldunuz. Oysaki beden ne ise ruhsallık da odur. Yani fizik alem ile fizikötesi alem birbirinden ayrı değildir. Aşağısı, yukarıya benzer. Manevi hayattan korkanlarınız, rüyalarından, beden ötesi titreşimlerden çekinenleriniz bu korkuları bırakın. Bunlar sizin nefsaniyetinizin ve geçmiş korku kalıplarınızın tuzaklarıydı. Artık bu tuzaklara ihtiyacınız kalmasın, açın kendinizi…  

Bu gördüğünüz fizik dünyanın içinde bir sürü ince alemler de var, ruhsal sistemlerde var. Buraları aşabilmek, geçişler yapabilmek için öncelikle yeryüzüyle, dünyayla sımsıkı ilişkiler kurarak, bu dünyadaki realitelerinizi güzel sorgulayarak sol ayağımızı dünyaya çok iyi basmak durumundayız. Çünkü maddenin ilmini, bilimini, sistemini bir tarafınız bilmek durumundadır. Kendinizi, bedeninizi iyi beslemek durumundasınız. 

Hayatı, yaşamayı öğrenin. Ruhumuza akabilmek için bedendeki ve dünyadaki güzellikleri yaşayın ve dünyaya topraklanın. Toprak demek, öğrendiğini, aldığını uygulayabilir hale getirmek, yeryüzüyle barışabilmek demektir. Ruhsal aleme, sezilerinize, ilhamlarınıza, görülerinize kendinizi açın çünkü gelecekte görülerini kullanmayan kişilerin işleri biraz zorlaşacak. Gelecekte duyularınızla ve gördüklerinizle sizi kandıracak, bir çoğunuzu peşinden sürükleyecek sistemler gelecek. Ancak manevi tarafı kuvvetli olanlar, gerçekten ruhuna akabilenler uyanabilecek.  

Önemli olan ruhunuzla iş birliği yapabilecek bir halde olmanız. Maneviyatınızı, ruhunuzu öteye koymayın. Bu hiç kimsenin, hiçbir inanç sisteminin tekelinde değildir. Dünyaya yollanmış bütün elçiler, bütün peygamberler, bütün dinler sizin için yollandı. Tüm peygamberler size hatırlatmak için, doğru yolu göstermek için bir elçi olarak geldi. Her birimizin uyanabilmesi, fark edebilmesi, hayatını cennet edebilmesi için yardımcı olarak geldiler.  

Herhangi bir kişiye herhangi bir yere tapınmayı bırakabilmek, tüm tapınmalardan özgürleşerek, sadece bir olana, sadece Allah’a iman ederek, bir tek ona kulluk edecek hale gelmeniz çok önemlidir. Onun için, gelen tüm peygamberler, geçmişte yozlaşmış bütün inanç sistemlerini, geçmiş bütün dinleri imar etmeye geldiler. Çünkü insan birçok bilgiyi, birçok enerjiyi kendi realite seviyesine indirerek anlamaya ve algılamaya müsait bir yapıdadır. Yani kendisi bir bilginin seviyesine çıkmaktansa, kendi anlayışı ve o andaki mevcut inanç kalıbının içerisine, gelen bilgiyi de adapte etmek üzere bir sistemi vardır. Bu bizim savunma sistemimizdir.  “Realitemizi geliştirmeyelim de onu bize benzetelim.” Oysaki bütün bilgiler apaçık ortadadır. Dünyaya verilen bütün bilgiler insanları selamete götürmek için, zaten özüyle ruhuyla buluşturmak içindir. Bütün dinler insanları İslam’a, selamete çağırmıştır. Bütün bilgiler insanları sevgi yoluna çağırmıştır. İnsanları kainatın bütün nizamı ile birlik olmaya çağırmıştır.  

Bugün bütün inanç sistemleri aslında yönetimlerin dayatmalarıdır. Özü ve gerçek aktarımları görenler için orada müthiş faydalar vardır.  

Bunun yanında, algı yönetimleri ile o kadar basit şekilde insanların anlayış sistemleriyle oynanır ki bir bakarsınız gerçekten üzerine düşen her şeyi yapıyor gibi görünen mümin insan bile bambaşka bir yola gitmiş. Birine karşı düşman olmuş, kin sahibi olmuş, bir şeye karşı aşırı öfkeli olmuş. Oysaki yaradanın yarattığı bir kula öfke, onu yaratana öfkedir. Sen herhangi bir kula değil o kulu kullanana öfkelenirsin, yani olana öfkelenirsin. Her birimiz duygularımızda, düşüncelerimizde ne kadar kendimizi iyileştirebiliyorsak aslında ruhumuzu o kadar iyileştirir ve olgunlaşırız. Her birimiz kendimizi, nefsimizi ne kadar bilebiliyorsak ne kadar duygusallıktan duyguları doğru yönetebilir bir hale geliyorsak, ne kadar birbirimizi sevgiyle besleyebiliyorsak sevgiyle besleniriz. Ne kadar sevgiyle kucaklayabiliyorsak ne kadar şükredebiliyorsak o kadar şükredebileceğimiz güzelliklerle buluşuruz.  

Öyleyse her birimiz gerçekten manevi tarafımıza, ruhumuza güzellikle, bollukla ve bereketle akalım ki, bizim maddemize de dünyamıza da hayatımıza da bolluk ve bereket aksın. 

Bu yazı toplam 17233 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
123456
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim