Demokrasi, halkın egemenliği temeline dayananbir yönetim biçimidir. Yani kısaca halkın yönetimi anlamına gelir.
Siyaset tarihine baktığımızda, sosyal düşünür Jean Jacques Rousseau’nun da belirttiği gibi gerçek anlamda bir demokrasi var olmamıştır. Çünkü güç ve çıkar ahlak ve vicdanın önüne geçmiştir. Buna rağmen demokrasi mümkün mü? Evet, asgari düzeyde de olsa demokrasiyi var etmek mümkündür. Bununen önemli koşulu iseifade örgütlülüğüdür. İfade özgürlüğünün olmadığı toplumlarda bir araya gelme, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü bulunmamaktadır. Dolayısıyla örgütlenme, demokrasilerde vazgeçilmez bir haktır. Örgütlenmenin olduğu toplumlarda sivil toplum güçlü olur. İktidardan bağımsız kuruluşlar, yani sendikalar, siyasi organizasyonlar, meslekikuruluşları, çevre örgütleri, insan hakları dernekleri, kadın örgütleri gibi kuruluşların güçlü olduğu toplumların demokrasileri de güçlü olur. Sivil toplumu cılız olan ülkelerin demokrasisi de cılız olur.
Türkiye, 1923 tarihinde milletin egemenliği olan cumhuriyet rejimine geçmiştir. Bu geçiş, sultanlık ve din temeline dayanan bir rejimden laik bir rejime geçiş pek de kolay olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğundan cumhuriyete miras kalan devlet yapısı, halkın egemen olduğu demokratik bir yapı olmadığı için kurulan cumhuriyet rejimi de demokrasi konusunda sancılı olmuştur. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış, milli sanayinin geliştirilmesi konusunda önemli kararlar alınmıştır. Diğer taraftan muhalif partilere, sendikalara, mesleki örgütlere, Türk olmayan azınlıklara (Kürtler /Zazlar, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler) kendi dil ve kültürleri etrafında örgütlenme imkanları verilmemiştir. Muhalif güçlerin örgütlenme özgürlüğü olmamıştır veya çok kısıtlı olmuştur. Olmadığı için de geniş kitleleri kapsayacak demokratik bir yapıdan bahsetmek abartı sayılacaktır. Yönetici kadro, çoğulcu demokrasi yerine milliyetçi bir çizgi izlemiştir. Kısaca belirtecek olursak, yirmili ve otuzlu yılların cumhuriyet rejiminde sivil toplum, dolayısıyla demokrasi oldukça cılızdı.Türkiye, toplum olarak cılız kalan bu yapının sancısını siyasi ve kültürel olarak uzun bir süre çekti ve hâlâ çekmektedir.
14 Mayıs 2023 seçimine dönecek olursak Türkiye, kuruluşundan bu yana en önemli seçim sürecini yaşamaktadır. Bir toplumda seçim hakkının olması siyasi olarak önemli birgelişmedir. Türkiye’de yapılan seçimler her ne kadar serbest bir ortamda yapılıyor görünse de muhalif güçler, iktidarla aynı imkânlarla seçime gitme şansına sahip değildir. Bu anlamda eşit imkânların sağlamadığı ve özgürce örgütlenmenin olmadığı bir ortamda yalnız seçimden seçime sandık başına gidip oy kullanarak toplumsal olarak temsiliyeti zayıf siyasi bir iktidar pekiştirmek demokrasi sayılmayacaktır.
Türkiye çok dilli, çok kültürlü bir toplumdur. Bu, göz ardı edilemez bir gerçektir. Kürtler, Zazalar, az da olsalar, Ermeniler, Süryaniler Türkiye’nin etnik bir gerçeğidir. Çok dillilik, çok kültürlülük ulusal barış ve özgürlük önünde bir engel olarak gören kesim de vardır. Tam tersi, çok dillilik ve çok kültürlülük birlik ve bütünlüğü daha da pekiştirir. Bir dili yasaklamak gerginlik ve çatışma yaratır. Dolayısıyla yasaklamanın hiçbir somut izahı yoktur.
14 Mayıs 2023 seçiminde Türkiye insanının önemli bir kısmı, cılız olan demokrasisini köklü olarak düzeltmeye, insan haklarını korumaya, çevre sorunlarına hassasiyet göstermeye, kadın sorunlarına demokratik bir yaklaşım çözümüne adaydır. İnsanlar daha çok demokrasi, daha çok özgürlük istemektedirler. Ünlü Alman şairi Goethe’nin belirttiği gibi, kimi insanlar, kendi çıkarları için, “Kendini hükümdar yapıyor. Ama biz, çıkarlarımız için bizi anlayanı seçmeliyiz.” Bizi anlayan da çıkacaktır. Önemli olan demokrasi ve özgürlük yolunda denenmiş engebeli yollarda yürümemek ve denenmiş başarısız atları koşuya sürmemek.
Türkiye’de yaşanan seçim heyecanı Dersim’de de yaşanmaktadır. Dersim, Siyasi kimlik, etnik ve inanç olarak farklı bir bölgedir. Siyasi olarak sol, sosyalisttir. Dil olarak Zazaca (kısmen Kürtçe) konuşmaktadır. İnanç olarak Alevi’dir. Unutmamak gerekir ki, diller insanlık mirası ve hazinesidir. Çok dilliliği, çoğulcu bir toplumu savunmak aynı zamanda demokrasiyi ve toplumsal bütünlüğü savunma anlamına gelmektedir.
Bu seçimde Dersim’de milletvekili aday adaylığına ilgi oldukça yoğundur.İki olan aday sayısı aktif göçten dolayı bir düşmüş olan Dersim’in de kendine has sorunları vardır. Bunlar, işsizlik, göç, çevre sorunu, siyasi baskı, inanç ve etnik ayrımcılık, sanat ve kültürel imkânların kısıtlı oluşudur. Seçilecek adayın veya sonraki dönemlerde seçilecek aday veya adaylar, siyasi parti ve görüşlerinden bağımsız olarak yukarıda belirtilen sorunlar hakkında kafa yoran ve hassasiyet gösteren adaylar olmalıdırlar. Siyaset ve demokrasi mücadelesi çıkar sağlayan bir müessese olmamalıdır. Aksine siyasi bir ahlak meselesi olmalıdır.
Daha çok özgürlük, daha çok demokrasi! Kazanan özgürlük ve demokrasi olsun!
Dr. Hüseyin Çağlayan