• BIST 9454.9
  • Altın 2499.643
  • Dolar 32.5852
  • Euro 34.7859
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 20 °C
  • Tunceli 21 °C

Rüstem Polat’ın ardından; onu anlamak-2

Asmên Ercan Gür

 


“38 Ra Jü Pelge (Tertelê Dêrsımi)” adlı eserde, Dr. Hüseyin Çağlayan’ın Rüstem Polat ile yaptığı röportajdan bir bölümü, Rüstem Polat’ı tanımak ve onu doğru anlayabilmek için paragraf paragraf Türkçe çevirisi ile birlikte siz değerli okurlara sunmak istiyorum.  Bunu yapmaktaki amacım, bu son yarım asra kadar, hatırı sayılır yazılı bir kültürel birikime sahip olmayan toplumumuzu, Rüstem Polat gibi toplumsal bilinci yüksek değerli şahsiyetler üzerinden tanımak ve bilmektir. 
Keza Dêsım/Dersim toplumuna dönük olarak 1800’lü yılların son çeyreğinden 1937 başına kadar düzenlenen siyasal içerikli raporlar ile yetmişli yılardan tibaren sol-sosyalist temelli örgütlenme ve yapıların, Türkçe diliyle yürütülen politik-siyasi propaganda içerikli bilgiler, daha sonraki yıllarda yükselen Kürt siyasi hareketi ve özellikle Avrupa’da gelişen Zaza siyasi hareketi ile buna mukabil kısmen Ermeni milliyetçi çevrelerden kaynaklı olmak üzere, Dersim toplumunu hakkında maniple maksatlı, toplumun yararına olmayan, muhtelif kaynalardan bir siyaset veya bir etnisite fikrinin topluma  empoze edilmesini amaçlayan hatalı bilgilendirmeler yapılmıştır.  
Tüm bu gelişmeler karşısında, en doğru ve sağlıklı bir kaynak olarak başvuracağımız, Dersim toplumunun genel tarihi karekteristik özelliklerini ortaya koyan çalışmalar, burada bu çeviri çalışmama konu ettiğim “sözlü tarih aktarım ve geleneği”dir. Bunun dışında yazılı kaynakların birçoğu (kitap, dergi, bröşür, aile-aşiret ve ocak Sereceleri dahil) yanıltıcı, yönlendirici, propaganda ve toplumu asimile amaçlı bilgiler içermektedir.

Bu sebeple Dersim toplumu için temel alınması gereken referans kaynağının, kendi ana dilleri olan Kırmancki ve Kırdaşki dillerinde ve kısmen Türkçe anlatılan, bizim adına “sözlü gelenek” dediğimiz ürünlerdir. Ben şahsen atalarımı, başkalarının ağzından değil de, kendi ağızlarından çıkan bilgileri doğru, önemli ve yol gösteren bir referans olarak alırım. Çünkü toplumumuz,  yüzyıllar boyu yazılı bir geleneğe sahip olmayan bir toplumdu. Böyle olunca da onu tarihini ya egemenler yazdı, ya da siyasi-politik çıkarları doğrultusunda onu devşirmek ve kendi çıkarları yönünde kullanmak isteyenler yazdı.   Sözün kısası; hala Dersim toplumunu tanımak isteyen insanlar, o toplumun tarihsel kültür birkimi olan şüar, kılam, mesel-masal, efsane gibi sözlü anlatım ve aktarımlarına bakmalı, bunları temel referans kaynağı olarak ele almalıdırlar… 
Rayber Rüstem Polat’ın burada bir seçki ile aktardığım bu röportajı da bahse konu bu ürünlerden biridir. Ancak bu röportajı kendisiyle yapan ve halen Munzur Üniversitesi’nde Sosyolog Dr. ünvanıyla görev yapan Hüseyin Çağlaya’na dair de yeri gelmişken kısa bir görüş belirtmek isterim: Kırmancki (Zazaca) yapılan ve bu şekliyle bu eserde yer alan bu röportajda, Hüseyin Çağlayan, bu alanda daha başka birçok çalışma ve ürünün sahibidir. Ancak burada çerçevesini çizdiğimiz ve izah ettiğimiz konuyla alakalı olarak sn. Çağlayan’ın da kendi toplumun özgün Kırmancki kimliği dışında, Zaza kimliğini benimsediğini ve ürünlerinde bu etkinin görüldüğünü belirtmekte yarar var. Öyle ki sn. Çağlayan zaman zaman bazı sorularıyla Rüstem Polat’ı “Zaza dili, etnisitesi ve kimliği”ne yönlendirmesine, bu kimliği işaret etmesine rağmen, “ruhu ışıklar içerisinde olsun” Rüstem Polat, bunun etkisinde kalmamış, toplumuyla ilgili gerçekleri atalarından diledikleri bilgiler ışığında en yalın, en bilinçli haliyle ifade etmiştir. Sağolsun sn. Çağlayan’da bu ifade dilini ve mülakat verenin fikirlerini kesip biçmeden bu eserinde yer vermiştir.   Bana göre bu Zaza kimliği de öteki diğer kimlikler gibi Dersimlilere “yabancı” kimliklerdir. 
Bu durumu, Rüstem Polat ve diğer yaşı kamile ermiş Dersimlilerin dilinde görmek olası. Yeterki buna benzer yapılan sözlü tarih görüşmelerinin doğru ve eksiksiz aktarımı etik bir biçimde yapılsın.  Elbette kimsenin tercih ettiği kimliği sorgulama gibi bir niyetimiz yok; ama resmin genel çerçevesini de çizmek zorunluluğu vardır. Belki de bu sebeple, bu çalışmada sıkça bahsi geçen “Kırmanc” kelimesi, isim ve tanımlamasına, eserinin hiçbir yerinde bir parantez açarak, ‘ne anlama geldiği’ konusunda bir açıklama getirilmemiştir. Muhtemelen ve benim görüşüm, bu kitabın yazarı sn. Çağlayan’ın, belli ki “Kırmanc” kimliğini, başkalarının “Kürt” kimliğine benzer şekilde değerlendirdiği ve algıladığı gibi onlardan farklı olarak “Zaza” kimliği olarak değerlendirmesidir. Oysa ki Dersimlilerin kendilerini tanımlarken kullandığı “Kırmanc, Kırmanc-iye” tanımı ve kavramıyla kastettikleri, kendi inanç temelli toplumsal kimliklerine ve “-iye” ekiyle de üzerinde yaşadıkları ve kutsallığına inandıkları, adına “Hardo Bımbarêk/Hardo Dewres/Jiar u Diyarê Dêsımi” şeklindeki bir coğrafyaya dairdir.  
Seyit Rıza’nın Ağdat’taki konağının baktığı Sultan Baba dağı ve ziyareti. Bu isimle bir kimlik tanımının da yine kendileriyle aynı dili konuşan diğer Zaza coğrafyasında pekala “Kürt, Kürtlük” anlamına geldiğini de biliyoruz. Ancak Dersimlilerin nazarında bu geçersizidr. Burada açıkça bir “dinsel kimlik”  vurgusu vardır ki, Dersim’de gerek Kırmancki (Zazaca) konuşanlar, gerekse Kırdaşki (Kürtçe) konuşanlar, kendilerini çekinmeden ve rahatlıkla “Ma Kırmancime, welatê ma Kırmanciya Beleka-Dêsımkhano”  diyebilmektedirler. “Dêsımkhaniye” ismi de “eski kadim Dêsım” anlamına gelmekte olup, ünlü sair Sey Qaji’nin mısralarında sıklıkla geçmektedir. 
Bu kimlik tanımında bir “Türk, Kürt, Zaza veya Ermeni” gibi bir etnisite tanımı ve vurgusu yoktur. Tamamen adına en orijinal haliyle “Raa Heq-Raa Xızıri” dediğimizi, “Kızılbaş-Alevi” inancı temelli kültürel bir kimlik tanımıdır bu KIRMANCİYE kimliği. Bu eserin Kırmancki (Zazaca)kaleme alınması, ana dilimiz için çok değerli ve takdire şayandır. 
Yine de bu eserlerde yer alan sözlü tarih ürünlerinin herkes tarafından rahatlıkla okunması ve bilinmesi için, bu tür çalışmaları yapan yazarların, bu eserlerini mutlaka Türkçe’ye de çevirmeleri, hatta Almanca ve İngilizce gibi dillere de çevirmeleri toplumsal fayda açısından çok gerekli bir ihtiyaçtır. Bu yönlü yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz ilgi ve takdir, bu ihtiyacın bir işareti olduğunun da yeri gelmişken belirtelim.   Bu röportajın yapıldığı tarih 1994’tür. Dikkatimi çeken husus; Rüstem Polat’ın bu röportajda dile getirdiği düşünceleri, öngörüleri, beklentieri ve yapmak istediklerinin birçoğunun sonraki yıllarda gerçekleşmiş olduğudur.  Seyit Rıza ve arkasında oğlu Resik Hüseyin ve diğer Dersim Aşiret ve inanç öderleri sözde duruşmaya götürürlerken; Elazığ’da 15 Kasım 1937 idamlarından günler önce eçkilmiş bir kare. Sn. Polat, ana dil, inanç ve Dersim 1937-38 tarihi konusunda, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (Almanca kıslatımı “FDG”) gibi bağımsız birçok Dersimi kurumda yer almış, bu röportajda ifade ettiği fikirlerini hayata geçirmek için hep bir çaba harcamıştır.
 Büyük dedelerinin ve Dersim aşiret ve inanç önderlerinin 15 Kasım 1937 idamlarının gerçekleştirildiği Elazığ Buğday Meydanı’nda, Dersim toplumu için çok travmatik olan bu tarihi  olaydan tam 71 yıl sonra (1937-2009), yapılan o tarihi anmada, Rüstem Polat’ın da içinde olduğu bu toplumsal mücadelede ne derece etkin bir bilinç düzeyine sahip olduğunu ortaya koyması açısından önemli ve dikkat çekicidir. (O tarihi anmaya dair bilgi ve görsele bu çalışmanın birinci bölümünde yer verilmiştir.)   Bununla birlikte, geldiğimiz zaman diliminde, Dersim toplumunda dil, inanç gibi değerler ve coğrafyanın korunması ve kollanması konusunda, toplumda kendi özgün kültürel kimlik değerlerine dair, bunlara sahip çıkılması yönüyle önemli derecede bir kesimin yüksek düzeyde bir bilincine, bu bilincin etkisindeki çabalara ve mücadelelerine tanık olmaktayız.  Bu durumun kaynağı bellidir. 
Bunu sevgili Dilaver Eren bir yazısında şu anlamlı sözlerle isabetle şu şekilde dile getirmiş: “Bir Fransız filozofun sözüdür; ‘Ölçü güllerin belleğiyse, bir bahçıvanın öldüğü asla görülmemiştir’ demiş. Ölçü bizim belleğimiz olunca, Dêsim kapanmayan bir yaradır... ” Bu şekilde Dersim’in tarihinde olanları yazılı veya sözlü ifade etmeye çalıştığımızda, sözlerin ağzımızda düğümlendiği, buna dair yazılan kelime ve cümlelerin kifayetsiz kaldığı ve anlamını yitirdiğine acıyla tanıklık etmekteyiz. Bu derecede isnanlık dışı korkunç acılara maruz kalarak, yok olmakla yüz yüze gelmiş bir toplum için böylesi bir toparlanma, bu bilinç düzeyi, elebette takdire şayan, arzu edilen iyi bir durumdur… Şimdilik sizeleri, bu konu çerçevesinde Rüstem Polat’ın Derism toplumuna dönük olarak söylediği düşüncelerini dile getirdiği bu röportajdaki özlü sözleri ile baş başa bırakıyorum. İyi okumalar dilerim.  
Na helm de bımane weşiye de/şimdilik kalın sağlıcakla!  

 

 

Bu yazı toplam 37740 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
123456
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim